Aifa

Atomic Infinity: Final Impuls

Atomic Infinity: Final Impuls.

Hayat, bir nehir gibi akıp götürür insanı. Kimi zaman sakin, kimi zaman hırçın… Bir sabah uyandığımda, kendimi bu nehrin ortasında, iki ayağımın üzerinde durmaya çalışırken buldum. Ama bu duruş, toplumun bana biçtiği gibi değildi. Fabrikaların gürültüsünde kaybolmak, ömür boyu bir evin kirasını ödemek, yılda bir haftalık tatil için soluklanmak… Bunlar bana artık anlamsız geliyordu. İçimdeki ses, “Hakikat nedir?” diye soruyordu. Böylece metafizik ve tasavvuf çalışmalarına daldım.

 

İlk başlarda her şey sakin görünüyordu. Sabahları tefekkür, geceleri zikir… Ama toplum, farklı bir ritimde atan kalpleri asla affetmez. Eş dost, “Delirdin mi sen?” diye sormaya başladı. Patronum, “Bu kadar mistik şeylerle uğraşacaksan, işe odaklanamazsın,” diyerek kapıyı gösterdi. Hatta eşim, “Seninle böyle bir hayatı paylaşamam,” deyip çekip gitti. Sokaklarda yatıp kalkmaya başladığımda ise, insanlar bana bakıp acıyarak, “İşte dini kendine bahane edip tembelliğe sığınan biri,” diye fısıldaştı.

 

Ama onlar bilmiyordu:
Tasavvuf, bir kaçış değil, hakikate yürüyüş idi. Her gece yıldızlar altında oturup, “Yâ Rabbî, bana sabır ver,” diye dua ederken, aslında bir fabrikadan daha disiplinliydim. Çünkü nefsimle savaşmak, maden ocaklarında çalışmaktan daha zordu. Toplumun “köpek gibi çalışmak” dediği şey, aslında ruhunu aç bırakmaktı. Onlar yıllık tatil fotoğraflarıyla övünürken, ben gönlümdeki cennetin kapılarını aralıyordum.

 


 

Uyarı:
İnsanlar, rahatlarını bozan her şeyden nefret eder. Çünkü Hak yolunda yürüyen biri, onlara aynayı tutar; kendi eksikliklerini gösterir. Sana “Çıldırmışsın!” diyenler, aslında kendi içlerindeki çılgınlıktan korkar. Dünya, bir oyun sahnesidir. Kimisi rolüne kendini kaptırıp unutur, kimisi perdenin ardındaki Yaratıcı’yı seyreder.

 


 

Komik mi? Trajik mi?
Bir gün, parkta otururken bir çocuk yanıma yaklaştı. Elindeki simidi bölüşüp, “Neden üşümüyorsun?” diye sordu. “Çünkü kalbim sıcak,” dedim gülümseyerek. Çocuk, “Keşke annem de böyle gülse,” diye mırıldandı. O an anladım: İnsanların bana acıması, aslında kendi yalnızlıklarıydı.

 

Ama toplum öyle bir hale geldi ki, sokakta yaşamam bile “ayıp” oldu. Belediye görevlileri, “Buradan çekil! İnsanları rahatsız ediyorsun!” diye bağırdı. Oysa benim varlığım, onların rahatını değil, vicdanlarını rahatsız ediyordu.

 


 

Sonuç:
Yıllar sonra, o parkta oturduğum yere bir kütüphane yapıldı. Duvarda, “Burada bir derviş, yıldızların dilini öğretti,” yazıyordu. İnsanlar, artık beni “meczup” değil, “hakikat yolcusu” diye anıyor. Oysa ben, sadece sabretmiştim.

 

Allah, inatla kendisine yürüyene mutlaka bir yol açıyor. Toplumun seni dışladığında, bil ki Hak seni içine alıyor. Unutma: Dünya, ruhunu öğütmek için dönen bir değirmen değil; aşkla yoğrulmak için dokunan bir kilittir. Anahtar ise sabırda saklı…

 


 

“Sabreden zafere erer.” (Hadis-i Şerif)